Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – 1986 yılının nisan ayında Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen kazadan tam 8 ay sonra, hasarlı 4 numaralı reaktörün altındaki koridora giren işçiler şaşırtıcı bir şey keşfettiler: Reaktör çekirdeğinden akan adeta siyah lavı andıran akışkan bir madde. Gördükleri bir nevi insan yapımı yanardağa benziyordu. Sertleşmiş kütlelerden biri özellikle şaşırtıcıydı ve mürettebat, devasa memelinin ayağına benzediği için ona ‘Fil Ayağı’ adını verdi.
300 SANİYE GEÇİRMEK YETERLİ
Korkunç derecede tehlikeli olan fil ayağının yanında 300 saniye geçirmek 2 gün ömrünüz kalmasına sebep olabilir. Çernobil kazasının üzerinden yaklaşık 40 yıl geçmesine rağmen fil ayağıyla aynı odada bulunmak hâlâ ölümcül olabilir. Lav oluşumu çok yüksek derecede radyoaktif ve bir kişinin ölümcül miktarda radyasyona maruz kalması beş dakika sürüyor.
Kazadan 10 yıl sonra, Çernobil’in yüzlerce fotoğrafını toplayan ABD Enerji Bakanlığı’nın Uluslararası Nükleer Güvenlik Projesi, 2,2 ton (2 metrik ton ) ağırlığında olduğu tahmin edilen ‘fil ayağı’nın birkaç görüntüsünü elde etti. O zamandan bu yana, lav benzeri yakıt içeren malzeme (LFCM) olarak bilinen fil ayağı, ürkütücü bir hayranlık nesnesi olarak kaldı. Peki fil ayağı neyden oluşuyordu?
Fil ayağı çok radyoaktif olduğundan, o zamanki bilim insanları onu fotoğraflamak için bir kamera kullandılar. Birkaç araştırmacı analiz için numune alacak kadar yaklaştı. Ancak fil ayağının nükleer yakıtın kalıntıları olmadığını buldular. Bunun yerine nükleer uzmanlar, fil ayağının, nükleer yakıt ve reaktör çekirdek yapılarının bazı kısımlarının aşırı ısınıp erimesi ve bir karışım oluşturması sonucu nükleer bir kazada üretilen, ‘koryum’ adı verilen nadir bir maddeden oluştuğunu açıkladı. Koryum tarihte yalnızca beş kez doğal olarak oluştu: Bir kez 1979’da Pensilvanya’daki Three Mile Island kazasında, bir kez Çernobil’de ve üç kez 2011’de Japonya’daki Fukushima Daiichi fabrikası felaketinde.
100 TON CAM BENZERİ LAV OLUŞTURDU
Aşırı ısınmanın çekirdek malzemelerinin erimesine neden olduğu ve çekirdeğin kısmen veya tamamen çökmesine neden olduğu bir nükleer erimeydi. Erime, radyoaktif nükleer yakıt malzemelerinin kaplama ve diğer inşaat malzemeleriyle karışmasına yol açarak, bunların çıkarılmasını neredeyse imkansız hale getiriyor ve bu radyoaktif malzemeler, işlenmediği takdirde reaktörün dışına ve çevreye doğru yolunu bulabiliyordu. Çernobil felaketinde, erimiş yakıt, kaplama, çelik, beton ve kum karışımı, binanın içinden akan ve büyük kütleler halinde katılaşan yaklaşık 100 ton cam benzeri lav oluşturdu.
Koryum maddesiyle ilgili “Corium bir terim. Nükleer reaktörde nükleer tepkimenin olduğu ve ısı aktarımının gerçekleştiği kısım İLEbu kısımda yer alan destek yapılarına core deniyor” ifadelerini kullanan Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şule Ergün, Çernobil gibi ağır bir kaza sonunda core eridiğinde, core’da bulunan tüm yapıların eriyik bir karışım haline geldiğini ve buna da ‘corium’ adı verildiğini söyledi. Koryumun bir madde değil, esasında erimiş core olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ergün, “İçeriği her reaktörde ayrı olur, çünkü her reaktörde kor tasarımı farklı olabileceği gibi core’daki elementler de farklı olabilir. Core eridiğinde corium, nükleer yakıtın bütün radyoaktivitesi içinde olarak, yer çekimiyle aşağı akar. Bunu lav gibi hayal edebilirsiniz, soğuk bir yere ulaşınca da farklı şekillerde katılaşır, Çernobil’de fil ayağına benzeyecek şekilde katılaşmış. Başka bir ortamda başka şekilde katılaşır” diye konuştu.
‘SIZINTI ÇEVREYE DE YAYILABİLİR’
“Radyoaktif bir sızıntı olması için yakıt bütünlüğünün kaybolması gerekli. Radyoaktif maddelerin bir kısmı uçucu veya soygaz oldukları için reaktörden koruma kabı ve çevreye karışabilir. Ağır olanları da koryum bileşeni içinde kalacaktır. Bu sebeple koryum tam oluşmadan da radyoaktif sızıntı görülebilir” diyen Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Kağan Mercan da eriyen nükleer parçaların tehlikesiyle ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Bu sızıntının yolu nükleer santralde gerçekleşen kazaya göre değişkenlik gösterecektir. Uçucu ve soygazlar için ise bunların yoğuşmasını sağlayacak soğutma sistemleri ve sızıntılardaki radyoaktif madde envanterini azaltacak filtreleme sistemleri için koruma kabı (containment) bulunuyor. Bunlar gayet büyük yapılar olduğu için (60-75 m yükseklik ve 20-30 m çap) bunların bütünlüğü genellikle korunabilir. Filtreleme ve yoğuşma sistemleri etkin çalışan reaktörlerde kaza nedeniyle sızıntı çevre ve doğaya yoğun zararı olmaz. Ancak yine de her ihtimale karşı ciddi kaza analizlerinin olası sonuçları analiz ediliyor. Olası bir kaza sonrası rüzgar hızı, rüzgar yönü, yağış miktarı gibi faktörlere bağlı olarak uzun mesafelere radyoaktif serpinti taşınabilir. Bu radyoaktif maddeler toprağa ve suya karışarak yaşam döngüsüne oluşur. Bu noktada nefes alma, radyoaktif serpinti içeren bitki ve gıdaların tüketimi ya da topraktan ışıma gibi nedenlerle içsel ve dışsal radyasyona maruz kalınabiliyor. Bu duruma karşılık her ülke kendi acil durum planlamalarını geliştiriyor ve belirlenmiş doz limitlerine bağlı olarak kalıcı veya geçici tahliye, stabil iyot hapı dağıtımı vb. uygulamaları yapılıyor.”